Konferans: “Ermeni Tehciri Bir Soykırım Olarak Adlandırılabilir Mi?”


Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu tarafından, 30 Mart 2006 tarihinde “Ermeni Tehciri Bir Soykırım Olarak Adlandırılabilir Mi?” konulu bir konferans verildi. 

Üniversitemiz Rektörlüğü tarafından düzenlenen konferans, Yenişehir Kampusu İstemihan Talay Konferans Salonu’nda  gerçekleştirildi. Konferansa Mersin Vali Vekili Ardahan Totuk, Rektörümüz Prof. Dr. Uğur Oral, Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Süha Aydın, İl Emniyet Müdür V. Süleyman Ekizer, Üniversitemiz öğretim elemanları, çeşitli sivil toplum kuruluşu üyeleri ile öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, tarih bilimini, tarihin geçmiş dönemindeki bir olayı çok farklı pencerelerden ele alarak, onun üzerinden bir takım yorumlar ve değerlendirmeler yapmak ve bir senteze götürmek olarak tanımladı. Bu koşullar altında tarihi olayların objektif olabileceğini söyleyen Prof. Dr. Halaçoğlu, tarihin objektif olmaması halinde yapılacak değerlendirmelerin, gelecekte bir takım zararlı sonuçlar doğuracağını vurgulayarak “Tarih olaylarını, kendi mekan ve zamanı içerisinde olmak kaydıyla, farklı pencerelerden, değişik açılardan ve farklı belgelerden değerlendirip bir sonuca ulaştırmak gerekir” dedi.

Tarihi gerçeklerin, Türkiye aleyhine meydana gelmesi durumunda bile, gerçekleri söylemenin zorunlu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Halaçoğlu, 1915 yılında meydana gelmiş bir olayın doğru olup olmadığını değerlendirmeye çalışacağını söyledi.

 “Suriye Osmanlı Toprağıydı”

Birinci Dünya Savaşı’na 1914 yılının Ekim ayında giren Osmanlı Devleti’nin bu tarihlerde coğrafi sınırlarının 1 milyon 980 bin km2 olduğunu belirten Prof. Dr. Halaçoğlu, tehcir denilen olayın da 1. Dünya Savaşı sırasında meydana geldiğini, bu coğrafyada yaşayan Ermenilerin, Osmanlı toprağı olan Suriye bölgesine yerleştirildiğini ifade etti.

Prof. Dr. Halaçoğlu “Osmanlı Devleti’nin bulunduğu coğrafya, stratejik açıdan çok önemliydi. Bir tarafında Karadeniz, bir tarafından Ege Denizi ve Akdeniz var, diğer tarafı Kızıdeniz’e ve Basra Körfezi’ne uzanıyordu. Bu coğrafyanın stratejik olmasının bir kaç nedeni var. Birincisi, bu bölgelerde enerji kaynakları ve petrol tespit edilmişti. İkincisi, 19 yüzyılda başta Fransa ve İngiltere olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri, Amerika, Güney Amerika, Kanada hatta Afrika ve Uzak Doğu’da sömürge imparatorlukları kurmuşlardı. Ayrıca, Avrupa ile Asya arasındaki en önemli geçitler Osmanlı Devleti’nin bulunduğu coğrafyadan geçiyordu” dedi.

Birinci Dünya Savaşı süreci öncesine değinen Prof. Dr. Halaçoğlu, Osmanlı Devleti’nin 1912 yılında Balkanları kaybettiğini, bu dönemde Anadolu’da Hıristiyan tebaaların yaşadığına dikkat çekti. Prof. Dr. Halaçoğlu, 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı  sonucunda Yeşilköy Antlaşması, arkasından Berlin Antlaşması’nın göz önüne alınması durumunda, Avrupa ve Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki emellerinin anlaşılacağını belirtti. O dönemde misyonerlerin Balkanlar ve Anadolu’da bulunduğunu belirten Prof. Dr. Halaçoğlu,1863 yılında açılan ilk misyoner okulunun da Robert Koleji olduğunu söyledi.

Ermenilerle problemin 1877-1878’den sonra başladığını vurgulayan Prof. Dr. Halaçoğlu, Van’da Ermenilerin “Kara Haç” diye bir cemiyeti kurduğunu, amaçlarının ise Bağımsız Ermenistan Devleti kurmak olduğunu savundu. Prof. Dr. Halaçoğlu şöyle konuştu: “1881 yılında İsviçre’de Kıpçak adı altında Ermeni Komitesi kuruldu. Bu dönemde 22 örgüt meydana getirildi. Bu 22 örgüt, 1896 yılında çeşitli yerlerde isyan hareketleri başlattı. Erzurum, Sivas, Trabzon, İstanbul gibi çeşitli yerlerde isyanlar çıktı. Bütün bunları Osmanlı Devleti güvenlik güçleri tarafından bastırmaya çalıştı. Sonuçta 1914 yılında Osmanlı Devleti Sadrazamı Sait Halim Paşa, Rus Büyükelçisi, İngiliz ve Fransız Büyükelçisi arasında bir sözleşme imzalandı. Bu sözleşmeye göre; Ermenilerin en çok bulunduğu Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Sivas ve sonradan Trabzon iki parçaya ayrılacak. Bunların başına gayri müslim adaylardan bir kişi müfettiş ve vali tayin edilecek. Resmi dil Türkçe’nin yanında Ermenice olacaktı. Bölgedeki askerlik çağına gelmiş gençler, başka bölgelerde askerlik yapamayacaktı. Arazi meseleleri bu valiler tarafından çözülecekti. Savaş çıktığı için anlaşma şartları uygulanamadı”.

Osmanlı Devleti’nin çok önemli yolları olmadığını, iki tren yolu bulunduğunu belirten Prof. Dr. Halaçoğlu, ülkenin her tarafında telgraf telleri bulunduğunu, o dönemde bu bölgelerde Ermeniler tarafından isyanlar çıkarıldığına dikkat çekti.

Prof. Dr. Halaçoğlu, bir yerden bir yere naklin soykırım olarak adlandırılabilmesi için, bir devlet ya da bir topluluğun başka bir dini, siyasi veya herhangi hukuki niteliği bulunan bir grubu veya tümünü yok etmek, yani tarihten tümüyle silmek, onları tümüyle ortadan kaldırmak kastıyla öldürmesi gerektiğini söyledi.

“Osmanlı Devleti Gerekli Tedbirleri Aldı”

Konuşmasında Fransız, Amerikan ve İngiliz belgelerinden örnekler gösteren Prof. Dr. Halaçoğlu, Musa Dağı’nda, altı Ermeni köyünün dağa çıkarak Osmanlı Devleti’ne karşı direndiğini, bu Ermenilerin soykırıma tabi tutulduğunun iddia edildiğini söyledi. Bu iddiaya karşı Fransız raporunu sunan Prof. Dr. Halaçoğlu, raporun buradaki 4 bin Ermeni’nin Fransız savaş gemileri ile Süveyş Kanalı aracılığıyla toplama kampına götürüldüğünün ortaya çıktığını belirtti. Prof. Dr. Halaçoğlu “1,5 milyon Ermen tehcir edildi” şeklindeki söylemin doğru olmadığını, Ermenilerin Osmanlı topraklarına nakledildiğini, Ermenilerin korunmasıyla ilgili Osmanlı Devleti’nin talimatı bulunduğunun söyledi. Uluslar arası hukuka göre bir devletin kendisi için tehlikeli gördüğü kişileri başka yere nakledebileceğini belirten Halaçoğlu, bu nakil sırasında Osmanlı Devleti’nin gerekli tedbirleri aldığını kaydetti.

Prof. Dr. Halaçoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “ABD, İngiliz, Fransız arşivi, Osmanlı arşivi ile aynı şeyi söylüyorsa, bu sonuç doğrudur. Her kişi ya da kurumla bu iddiaları tartışabiliriz. Biz, resmi şeyler söylüyoruz. Bize ‘siz devletin söylemcisiniz’ diyorlar. ABD, İngiliz ve Fransız resmi belgelerinin söylemcisiyiz. Yalanları, kurguları ortaya çıktıkça hırçınlaşıyorlar. Bir romancımız ‘Bir buçuk milyon Ermeni öldürüldü’ diyor. Karşısındaki kişi de bunu neye dayandırdığını sormuyor. Üstelik bizim basınımız da sormuyor. Bu konu, bir kişinin problemi değildir. Ülkenin ve milletin  sorunudur, haksız yere atalarımızı katil ilan etmek istiyorlarsa, ortak hareket edilmelidir. Bu konuda araştırma bence devlet politikası olmalı, lise kitaplarında yer almalıdır.”

-Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu  





  • 2006-03-31 15:09:50
  • 4440